10 Aralık 2013 Salı

11 ARALIK 2013 ZAMAN DENEMESİ ( FEM ) SONUÇLARI

A KİTAPÇIĞI

TÜRKÇE
C A C D C B E A B E E D E A B E A A D A D C B C A D B E C B D D C A B C B E D D


MATEMATİK
E C E D B D E C E C B A A A D C A A B B C B E A D C A D D C B D A B B C C E D E


SOSYAL BİLİMLER
D E A B B E A D B C E D C A C B A C E E E B A C C B E D A C E E B C D B C D A E - A D C E B

FEN BİLİMLERİ
B A A E C D D C C B E D B E D C D C E E D C A B A B E C B A A E A D D B D E C C


Sakın hepsini doğru yapmayım inanmazlar :D Ayrıca bundan sonra her denemeden 1 gün önce cevap anahtarı yayınlanacak.Ben kıbıslıyım burda sizden bir gün önce deneme oluyoruz :D

5 Aralık 2013 Perşembe

PTC Bank ile internetten para kazanmak artık çok kolay

PTC Bank ile internetten para kazanmak artık çok kolay

öncelikle : http://www.ptcbank.net/?r=LadWolfMan

linkinden üye oluyoruz

daha sonra reklamlara tıklıyoruz

ve bakiyenizin 100 dolara ulaştığı gün baaaaaaam

paayı çekip bi sigara yakıyoruz :D

11 Kasım 2013 Pazartesi

Minecraft Eşliğinde Güzel Anlar - Mega 3 (+oynatma listesi)

http://www.youtube.com/v/GNl_80YnvDo?version=3&list=UUDko6Q5DfOXRRMP5Mr5G5Gg&showinfo=1&feature=share&autohide=1&attribution_tag=ooE5AmCxExXuA2oI9fY7aA&autoplay=1

4 Kasım 2013 Pazartesi

The Stanley Parable (İnceleme)

Kafanızdaki bir ses size emir verse, ne yapardınız?


Sıradan oyunları boşverin. Hepsi zaten birbirlerini taklit edip duruyor. Uzaklarda aramış olduğumuz bir oyun. Bir keşif oyunu. Üstelik her keşfin sonucunda bizleri farklı bir son bekliyor. Bazen hikaye bitiyor, bazen hikaye bitmiyor. Bunu bizim verdiğimiz kararlar etkiliyor. Gelin şimdi bu garip keşif oyununun ne olduğundan ve nasıl olduğundan bahsedelim.

Öncelikle oyunun geçmişine gidelim, 2011 yılına. Half-Life 2 için mod olarak tasarlanmıştı. Daha sonra mod olarak çıktı ve oyuncuların beğenisine sunuldu. Oyuncular bu modu bilgisayarlarına kurduklarında ne olduğunu ilk başta anlayamamışlardı. Ben de aynı tepkiyi vermiştim açıkçası. Daha sonra hikayeyi anlatan kişi konuşmaya başlıyordu ve bizim Stanley adında çalışan bir kişi olduğumu söylüyordu. Devamında ise hikayeyi anlatmaya devam ediyordu.

Stanley son derece mutlu bir insan
Biz Stanley adında bir kişiydik ve işimiz de bilgisayar ekranında çıkan düğmelere basmaktı. Çok kolay bir iş öyle değil mi? Gayet kolay ve mutluluk verici bir iş. Daha sonra ortaya bir problem çıkıyor ve Stanley donup kalıyor. Bu sorunu halletmek için etrafa bakınıyor fakat herhangi bir şey bulamıyor. Daha sonra diğer çalışanlara bakınmak için etrafı dolaşmaya başlıyor. İşte tam bu noktada oyun bizim elimize bırakılıyordu.

Hikayeyi anlatan kişi bizi koordine ederek ilerleyebilmemizi sağlıyordu. Fakat oyunda şöyle bir seçeneğemiz de bulunuyordu. Hikayeyi anlatanın söylediklerini değil de kendi canımızın istediklerini yapabiliyorduk. İşte bu noktadan itibaren oyun pek çok farklı sona ulaşıyordu. Yani verdiğiniz çoğu karar oyunun sonunu etkiliyordu.

Daha sonra bu mod çeşitli ödüller aldı ve aklımızın bir köşesine yerleşti. Evet... Şimdi ise standalone olarak çıkmış durumda. İlk olarak demosu sunuldu ve ardından bir hafta sonra çıkışını yaptı. Mükemmel, mükemmeldi. Evet bu kelimeleri hakediyordu. Hikaye anlatımı olağanüstüydü. Oynadığım oyunlardan tamamen farklıydı. Bana o tüm senaryoları, grafikleri ve oynanış sistemlerini unutturmuştu. E tabii bu bir yere kadar sürmüştü ama o anlar içerisinde oldukça keyifliydim.


Stanley günlük işini yapıyordu
The Stanley Parable yine demodaki gibi ilerliyordu. Stanley odasından çıkıp diğer iş arkadaşlarına bakıyor fakat hiçbirini bulamıyor. E tabii çeşitli cevaplar peşine düşüyordu. Bu insanların hepsi nereye gitmişti? Ben niye burada tek başıma kalmıştım. Hikayeyi anlatan kişi yine kafamızın içinde bizimle konuşuyor ve bize takip etmemiz gereken yolu gösteriyordu. Evet buradan sonra oyun tamamen size kalıyor.

Keşfedebileceğiniz birden çok farklı yol ve son bulunuyor. İsterseniz ilk olarak sağ kapıdan girin, isterseniz de sol kapıdan. Ben ilk olarak hikayeyi anlatan kişinin gösterdiği yoldan gitmiştim. Garip bir duyguydu. Daha sonra ise bunu reddedip tam tersini yaptım. Daha sonra dediklerinin birkaçını yapıp, birkaçını yapmıyordum. Böyle böyle 4’ten fazla sona ulaştım. Henüz kaç farklı son olduğu hakkında kesin bir fikrim yok. Fakat en az 8 tane vardır diye düşünüyorum.

Assassin's Creed IV: Black Flag (PS3)

Assassin's Creed IV: Black Flag (PS3)

Bir Kenway'dir gidiyoruz bakalım!


Ubisoftun bitmek tükenmek bilmeyen serisi AC ile uzun zamandır meşgul birisi olarak artık yeni oyunların gelmesi beni ne kadar heyecanlandırıyor bilmiyorum. Ezio’nun hikayesinden sonra Haytam ve Connor ile yaşadıklarımız veya Desmond’ın başına gelenlerden sonra insanoğlunun sonun nereye varacağı gibi sorular aslında ortalığa saçıldıktan sonra Edward’a oldukça büyük bir yük düşüyor orası kesin.

Aldatma ve aldanma
Assassin’s Creed IV: Black Flag’i (ACIV) serinin diğer oyunlarından ayıran en büyük özelliği baş kahramanı. Lakin bu özellik Edward’ın bir özelliği değil sadece onun yaşadığı dönemin özelliği. Bundan önce kronolojik olarak sürekli ileriye giden oyun ilk defa bir önceki oyundan daha öncesini anlatıyor.

Evet, bildiğiniz gibi ACIV’te bir korsan olan Edward Kenway’i yönetiyoruz. Üçüncü oyundaki kahramanımız Connor’ın dedesi ve bir Templar olan Haytam’ın babası. Peki Edward’a hızlıca bir değinecek olursak, ne gördük onda? Açıkçası Revelations’tan beri, hatta ne yalan söyleyeyim, Revelations’ta bile Ezio’yu arıyorum. Sebebini yıllarca çözemedim ancak şu ana kadar bu seride beni ve tahminimce pek çok AC severi Ezio kadar tatmin eden bir karakter olmamıştır. Şahsen benim için Altair bile ikinci sırada yer alır. Özellikle Connor’ın bir türlü o çocuksu masumiyetinden kurtulamayışı, sürekli yaşadığı ergen öfkesi, Haytam’ın aşırı öz güveni beni bir türlü onlara tam olarak bağlayamamıştı. Ne yazık ki aynı durum Edward’da da geçerli.

Edward Kenway iyi bir yaşam sürdürmek adına korsanlığa başlıyor ve ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Oyuna ilk başladığımızda Edward sade bir denizci olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonradan oyunun hemen başında “kendi çabası” ile bir Assassin oluyor, ya da en azından biz öyle sanıyoruz. Fakat Edward esas olarak hiçbir zaman Altair veya Ezio’nun o tutkusunu paylaşmıyor. Bunu rahat bir şekilde hissediyorsunuz. Onun bulaştığı her işte esas amacı para kazanmak ve bunu nasıl yaptığını önemsemiyor. Umursamaz, korkusuz, karizmatik ve liderlik vasıflarına sahip birisi.


Zaten bu şekilde oldukça hızlı büyüyor. Karakter olarak daha fazlasına değinemiyorum nitekim bundan sonrası için hikayeye de bulaşmak zorunda kalacağımdan spoiler vermek istemiyorum. Nitekim buradan da anlayacağınız gibi hikaye konusunda da çok değinmeyeceğim. Fakat şunu söylemeliyim ki tıpkı üçüncü oyunda olduğu gibi epey şaşıracağınız birkaç nokta ile karşılaşacaksınız.

The Dark Eye: Demonicon (İnceleme)

The Dark Eye: Demonicon (İnceleme)

Cairon koş Calandra dağa kaçtı
The Dark Eye’ı biliyor musunuz bilmiyorum fakat kendisi Ulrich Kiesow tarafından yazılmış epey önemli bir dünyadır. 1984 Yılında çıkan Dark Eye, Dungeons & Dragons’u Avrupa’da geçebilen en başarılı kurulumlardan birisidir.

"Ben hiç duymadım" diyeceksiniz ama aslında duydunuz, Drakensang oyunları mesela, Dark Eye evreninde geçer ve anavatanı Almanya’da epey tutulur ve sevilir. Demonicon ise, The Dark Eye evreninde geçen en yeni oyun ve açıkçası, büyük bir hayal kırıklığı.


"Darkspawn?"

Demonicon, Noumena Studios tarafından yapılan bir aksiyon-rol yapma oyunu ve aynı zamanda bir rol yapma faciası. Dark Eye’ın oldukça derin dünyasının sadece çok ufak bir kısmını kazıyan ve bunu kötü yazılmış karakterlere kurban eden bir hikayeye sahip. Oyunun başında size genel tonu ve hikayeyi vermesi gereken oldukça facia bir giriş videosu izliyoruz, bu girizgahta anlatılan hikaye, Dark Eye’ı bilmeyenler için çok fazla bir anlam ifade etmiyor, açıkçası benim gibi Dark Eye okumamış ve sadece video oyunlarından takip eden biri olarak, “Büyük şeytani bir gücü uyandıran kötü batılılar” konseptini epey gülünç bulduğumu söyleyebilirim.

Evet, adından anlaşılacağı üzere Dark Eye’ın dünyası epey karanlık, sürekli olarak acı olaylar, depresif atmosfer ve bir türlü bitmek bilmeyen “bilinmeyen” güçlerle karşı karşıyayız. Bütün bunlar, iyi yazılan karakterler olsaydı ilgi çekici olabilirdi fakat oyunun başından itibaren, bir sosis karakter vakası mevcut.

Bu sosis karakter vakasını perçinleyen giriş ise oyunun genel kalitesinden ödün vermiyor. Cairon, bir yabancının "o mağaraya girme" uyarılarına rağmen, oyunun başında oldukça tehlikeli bir mağaraya girer. Bunun sebebi, babalarının kız kardeşini, onun istemediği bir soyluyla evlendirmeye çalışmasıdır. Bu olayın üzerine kardeş kaçar, Cairon'da onu yola getirmek için peşine düşer.

Bir rol yapma oyununun en önemli yanı karakterler ve diyalog olmalıdır diye düşünüyorum, Demonicon, bu konuda uzun zamandır görmediğim kadar kötü bir örnek sunuyor. Donuk bakan karakterler, saçma sapan diyalog opsiyonları (Oyunun başında iki üç kere Calandra’nın kaçtığı adamla bekaretini kaybedip kaybetmediği muhabbeti yapılıyor, ne bu şimdi?) ve sinematik olması gerekirken hiçbir şey olamayan animasyonlarla birlikte, atmosfer balta üzerine balta yiyor. Bütün bu ufak giriş hikayesinden sonra karakterimiz kazayla ve oldukça komik bir animasyonla, büyülü güçlere sahip oluyor ve dünyanın sonunu getirecek korkunç bir "karanlığın" karşısında durabilecek tek kişi olduğunu anlıyor.

Bu hikaye, animasyondur, seslerdir, diyalogdur, kötü grafiklerdir derken, balta üzerine balta yiyor dediğim gibi, yani benim hevesim o kadar kursağımda kaldı ki, ne büyük şeytani güç aklıma geldi ne de Calandra’nın, kardeşi ve babasına dert olmuş bekareti.



"Demonicon'da heyecanlanmanız gereken fakat heyecanlanmadığınız 53 sahneden biri"

Aslına baktığımız zaman, bu oyunu Bard’s Tale misali, RPG türünün bir parodisi olarak düşünseydim, gerçekten güzel bir not verebilirdim çünkü nereden baksanız bütün klişeler burada. Baştan söylüyorum, Dark Eye böyle bir evren değil, sadece bu oyun kötü.

Oyunun savaş sistemi, sinematik olarak lanse ediliyor fakat karakter geliştirme yapısı, bunu destekleyen korkunç animasyonlar ve bol grafik hatalarına sahip düşmanlarla birleştiği zaman, oyunu kurtarmaya yetmiyor ama ben yine de sistemi size anlatayım. Oyunda XP yerine AP kazanıyorsunuz (Astral Points) bu AP’leri kazandıkça harcıyorsunuz. Arttırabileceğiniz çeşitli statlarınız var, bunlar zırh geliştirmelerinden tutun, iksir yapmaya kadar değişiyor. 

Cabela's African Adventures (İnceleme)

Afrika'ya gidiyoruz



Evet. Bu sefer bambaşka bir inceleme ile karşınızdayım. Bu seferki incelememiz Cabela’s African Adventures. Avcılığı herhangi bir şekilde desteklemiyorum ve yapanlara karşı herhangi bir lafım bulunmuyor fakat bu oyunu oynamak için herhangi bir şekilde engel değil bu. Bildiğiniz gibi Grand Theft Auto 5 çıkışını yapmıştı ve oyunculara sunulmuştu. Bu oyunda soygun yapıyoruz, insanları katlediyoruz ve birçok kazaya sebep oluyoruz. E tabii bunların hiçbirini gerçek hayatta uygulamıyoruz. İşte bu oyunu da bu şekilde düşünebilirsiniz.

Şimdi gelelim oyunun içeriğine, oynanışına ve grafiklerine falanına filanına. Evet bu bir avcılık oyunu. Fakat diğer avcılık oyunlarının aksine daha kapsamlı bir oyun. Diğerleri gibi FPS türünde yapmak yerine TPS olarak tasarlanmış. Bu tema gayet uygun olmuş diyebilirim. Zaten sürekli olarak FPS avcılık oyunlarını oynamaktan içimiz daralmıştı.

Diğer avcılık oyunlarını oynadıysanız şunu bilmeniz gerekir: bir görevi alırsınız o mekanda doğarsınız ve gerekli hayvanı bulup öldürmeye çalışırsınız. İşte bu oyundaki sistem buna benziyor fakat biraz daha farklı. Bizim bir arazi aracımız var ve bu araç ile birlikte görev yerlerine gidiyoruz. Daha sonra görev yerine vardığımızda kısa bir sinematik bizleri karşılıyor. Ardından göreve başlamış oluyoruz. Gerekli olan her şeyi yapıp görevi bitirdikten sonra araca tekrar binerek farklı görevlere yol alabiliyoruz.

Tabii ki bu görevleri yaparken bir hikaye doğrultusunda ilerliyoruz. Hikayeye göre oyundaki amacımız Afrika’daki beş büyük hayvanı avlayabilmek. Bu hayvanlar şunlar: gergedan, aslan, leopar, cape buffalo ve Afrika fili. Bu hayvanları avlayabildiğimiz zaman işimizi tamamlamış oluyoruz.

Cabela’s African Adventures, Cabela’s konsol oyunundan 5 kat daha büyük haritaya sahip. E tabii böyle büyük harita olunca gezmesi de keyifli oluyor. Aracınızla gezerek beş farklı biyomu keşfedebilirsiniz. Üstelik aracınıza istediğiniz zaman inip binebiliyorsunuz. Benzini sınırsız merak etmeyin. Benzinin bitip bitmediğini keşfetmek için etrafta baya bir dolanmıştım.


Aracın fizik mekanikleri oldukça rahat tasarlanmış. Avcılık yapmadığım süreçte araç ile pek çok atraksiyona girdim. Hatta sandalyeye takılarak takla bile attım. Bu yüzden çok eğlendim. Yani bunu bir hata olarak görmeye gerek yok, hatayı eğlenceye de çevirebilirsiniz.